“Yapay Zekâ aptallaştırıyor” sloganı elbette çarpıcı bir iddia. Ancak gerçek bir tehlikeye işaret ediyor. O da Zihinsel Tembellik.
Yapay zekâ (YZ) her derde deva bir ‘merhem’ gibi sunuluyor bu günlerde. Finansal raporları optimize ediyor, kanseri teşhis ediyor, yazışmaların kalitesini artırıyor,ve daha neler neler. Ancak bu verimlilik kutlamasının tam ortasında, rahatsız edici bir paradoks sözkonusu. Teknolojiyi ne kadar akıllı hale getirirsek, biz o kadar aptallaşıyor muyuz? İlk bakışta ilerleme karşıtı, tepkisel bir soru gibi görünebilir. Ancak YZ her şeyi çözdüğü bu parlak çağda, bu belki de sormamız gereken en meşru ve en acil sorudur diye düşünüyorum! Liderlik ve toplumun kesişim noktalarını gözlemleyen biri olarak söylüyorum. Bu endişe sadece meşru değil, aynı zamanda elzemdir!
Fihrist
Özet: Yapay Zekâ Aptallaştırıyor mu?
Yapay zekânın (YZ) potansiyel olarak zihinsel tembelliğe yol açıp açmayacağını sorgulayan bu makale YZ’nin karmaşık görevleri otomatikleştirme yeteneğinin, insanların bilişsel yük devri ve otomasyon önyargısı gibi eğilimlerle daha pasif hale gelmesine neden olduğu tehlikesini öne sürmektedir. Bu maklae geçmiş teknolojilerin (yazı veya hesap makinesi) aksine YZ’nin bizzat “düşünme” sürecini otomatikleştirdiğini savunur, ancak YZ’nin bir bilişsel iskele olarak üst düzey düşünmeyi teşvik etme potansiyelini de kabul eder. Nihayetinde, YZ’nin bizi aptallaştırmadığını, ancak verimliliğin titizliğin önüne geçtiği sistemik kültürlerin pasif kullanımı ödüllendirdiğini ve güçlendirme kültürü tasarlama ihtiyacını vurgular.
Podcast
Beyin Bekleme (Stand By) Modunda
Beynimiz, çaba sarf etmesi gerekmediğini bildiğinde ne yapar? Anında vitesi boşa alır yani Çabalamayı bırakır! MIT Media Lab’ın (“Your Brain on ChatGPT“) çok alıntılanan araştırması gibi güncel çalışmalar, rahatsız edici nörolojik kanıtlar sundu. Denekler, yazma işinin ana kısmını YZ nin yapacağını öğrendikleri anda, beyin aktiviteleri ölçülebilir düzeyde düştü. Beyin bir bekleme moduna geçti ve bu durum, yapay zekâ tekrar ellerinden alındığında bile devam etti. Bu, münferit bir olgu değil. Bilinen iki kalıbın en güncel tezahürüdür:
- “Cognitive Offloading” (Bilişsel Yük Devri): Betsy Sparrow ve Daniel Wegner gibi araştırmacılar daha 2011 yılında “Google Etkisi”ni tanımlamışlardı. Yani bir makinenin bizim için bilgiyi sakladığını bildiğimizde, o bilgiyi artık hafızamıza kaydetmiyoruz. Sadece onu nerede bulacağımızı hatırlıyoruz.
- “Automation Bias” (Otomasyon Ön Yargısı): Bu, otomatize bir sistemin çıktılarına körü körüne güvenme yönündeki tehlikeli eğilimimizi tanımlıyor. Maurice Jakesch ve arkadaşlarının (2023) yaptığı bir araştırma, deneklerin ChatGPT’den gelen yanlış bilgileri tespit etmekte önemli ölçüde daha başarısız olduklarını gösterdi. Yapay zekânın makul ve kendinden emin üslubu, kullanıcıların eleştirel uyanıklığını çarpıcı biçimde azalttı. Bir cevap, gerçekte yanlış olsa bile “kulağa doğru geliyorsa” kendi muhakeme yeteneğimizi askıya alma eğilimindeyiz.
Bu bulgular bir araya getirildiğinde net bir tablo ortaya çıkıyor. Yapay zekâ ile ilişkideki doğal eğilimimiz pasifliktir.
Şimdi kaçınılmaz bir itirazınızı duyar gibiyim: Bu, her yeni teknolojide yaşadığımız paniğin aynısı değil mi? Geçmişte Sokrates, yazının hafızayı mahvedeceğinden korkmuştu. Ona verilebilecek kısa cevap şu olabilirdi: Endişen yersizdi, zira yazı zihni ‘depo’ olmaktan kurtarıp ‘işlemci’ yaptı. Aynı korkuyu biz de yaşadık. Hesap makinesinin zihinden hesap yapmayı unutturacağından endişelendik. Hesap makinesi de aritmetiği (mekanik işlemi) otomatikleştirdi ve zihnimizi daha karmaşık olan cebir (daha yüksek bir biliş) için serbest bıraktı. Oysa yapay zekâ, sentezi (formüle etmeyi, tartışmayı), yani aslında “düşünme” olarak adlandırdığımız süreci otomatikleştirmektedir.
Diğer Bakış Açısı: YZ Bilişsel Bir Sıçrama Tahtası mı?
YZ ile ilgili panik tartışmalarında pek çok kişinin gözden kaçırdığı kritik nokta şudur: Bahsedilen pasiflik bir zorunluluk değildir.
Özellikle eğitim teknolojisi (EdTech) alanındaki araştırmalar, tamamen zıt bir potansiyeli ortaya koyuyor. Burada yapay zekâ bir “Scaffolding” (Bilişsel İskele) olarak anlaşılıyor. Ana fikir olarak Yapay zekâ, kullanıcıdan “düşük seviyeli görevleri” (zahmetli yazma işi, dilbilgisi düzeltmesi, “boş sayfa” korkusunu aşma) devraldığında, değerli bilişsel kapasite serbest kalır.
Teze göre, bu serbest kalan kapasite daha sonra “higher-order thinking” (üst düzey düşünme) için kullanılabilir. Daha derin analiz, stratejik yönelim veya fikirlerin yeni bir şekilde birleştirilmesi için. Hatta yapay zekânın bir cevap verici olarak değil de bir soru sorucu (Sokratik partner) olarak kullanıldığı çalışmalar daha da ileri gidiyor. Yapay zekâ kullanıcıyı (“Tezinize karşı en güçlü karşı argüman nedir?”) sorgulamaya zorlandığında, eleştirel düşünme yerinden edilmiyor, aksine aktif olarak teşvik ediliyor.
Sistemik Sorun: Verimlilik Bilişselliği Yutuyor
Bu iki bakış açısını okuduktan sonra karşımızda paradoksal bir durum varçıkıyor. Bir yönden Teknoloji bizi ölçülebilir şekilde daha pasif hale getirebilir (MIT çalışması), ancak aynı zamanda bizi ölçülebilir şekilde daha aktif hale de getirebilir (Scaffolding çalışmaları). Hangi bakış açısı şimdi (daha) doğru? Bunu belirleyen, teknolojinin kendisi değil, içinde bulunduğu bağlamdır.
“Scaffolding” (aktif kullanım) çaba, zaman ve bilinçli bir karar gerektirir. “Otomasyon Ön Yargısı” (pasif kullanım) ise en az direnç gösterilen yoldur. Sadece verimliliğe, hıza ve çıktı hacmine (KPI’lar) odaklanmış bir şirket kültüründe, pasif kullanım sadece ödüllendirilmekle kalmaz, aynı zamanda bir hayatta kalma stratejisine dönüşür.
Bir yönetici “yüzeysel toplantıda” (Drive-by-Meeting) aradaki farkı zaten fark etmeyecekken, yapay zekâ üç dakikada %80 oranında kabul edilebilir bir sonuç veriyorsa, bir çalışan neden üç saat boyunca zahmetle bir konsepti (aktif “Scaffolding” ile) kendisi geliştirsin? MIT’nin ölçtüğü “zihinsel tembellik”, çoğu zaman üretkenliği titizliğin önüne koyan bir sisteme karşı öğrenilmiş, rasyonel bir adaptasyondur.
Sonuç: Düşünmek İçin Alan Oluşturun
Yapay zekâ bizi zorunlu olarak aptallaştırmıyor. Ancak (zihinsel tembellik anlamında) aptallığın yüksek verimli hale geldiği bir ortam oluşturuyor. Eğer dikkat etmezsek, kendimizi entelektüel bir çıkmaz sokağa doğru optimize ederiz. İçinde kimsenin artık orijinal bir fikre sahip olmadığı, çünkü buna yönelik teşvikin kalmadığı “verimli” organizasyonları inşa ederiz.
Bu nedenle, önümüzdeki on yılın en büyük görevimizden biri, yapay zekâ sistemlerini uygulamak değildir. Bu da önemli ama bunun yerine, bir “Augmentations-Kultur” (Güçlendirme Kültürü) tasarlamaktır. Yani “Aktif kullanıcıyı” ve “üst düzey düşünmeyi” sadece talep etmekle kalmayan, aynı zamanda bir an daha uzun sürse bile bunu sistemik olarak mümkün kılan ve ödüllendiren bir kültür.
Kalın sağlıcakla…